Tahsin
ELVAN'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
“Onun
gibi biri bir daha zor bulunur.”
1981 yılının sonlarında cunta koşullarında emekçi
halk yoğun baskı altındaydı. Hareketimiz o yıllarda büyük darbeler yemiş,
önemli kayıplar vermişti. Düşmanın yoğun saldırıları ve baskıları ile insanın
karşılaşmaması mümkün değildi. Hemen hemen tüm evler
basılıyor, halk keyfi olarak gözaltına alınıyor, kırkbeşli
veya ellili günlere varan gözaltı günlerinde ağır işkencelerden geçiriliyordu.
Devrimciler ise bu baskılara rağmen örgütlü savaşı
geliştirmeye çalışıyorlardı. Biz de kendi bölgemizde elimizeden
geldiğince bu mücadeleye destek olmaya çalışıyorduk. Hareketle ilişkim kesilmişti,
polis evlere ben Devrimci Solcuyum diye girerek devrimcilerin
yerlerini saptamaya çalışıyordu. Hareket bu nedenle bizi tanımadığınız,
güvenilir olmayan kimseyle ilişkiye geçmeyin demişti. Bben
de bölgede tek olduğum için güvenilir kaynaktan haber gelinceye kadar beklemiştim.
Daha sonra bir arkadaşın etirdiği notla hareketle bağlantıya
geçtim, görüştüğüm kişi Tahsin’di. Onu daha önce tanımıyordum, ama ilk
randevuda gösterdiği yakınlık ve sıcaklıkla o bizden biriydi. Gülen gözleri esprileri,
dostluğuyla bildiğim tanıdığım Devrimci Solcuydu.
Yaşadığımız olayları bir çırpıda anlattım,
soğukkanlılıkla dinlemeye başladı beni. Heyecanlıydım, belki de aylarca
hareketten kopuk olduğumdan karşımda hareketi görünce sevinç heyecan birbirine
girdi. Tahsin bana, sana ulaşmaya çok
çalıştık, ama bir türlü başaramadık
dedi. Bu arada sohbette, eğer ilişki kurulabilseydi, devrimcileri cunta yargılıyamaz kampanyasında pankart gibi
pratik görevler vermeyi düşündüklerini de öğrendim. Eskiden kadınlara, erkek
arkadaşlar bu tür işleri yaptırmaz idi, böyle bir şansı kaçırdığım için üzülmüş
ve şaşırmıştım. Artık biz de bu işleri yapabilecek miyiz dedim, o da bana
üzülme daha çok pankart asarsın dedi, sürekli moral vermeye çalışırdı.
Tahsin’in sarsılmaz inancı ve cesareti karşısında
düşman şaşırıyordu. Çünkü İstanbul polisi onu her yerde arıyor, gözaltına
aldığı insanlarla elimize geçirdiğimizde onu öldüreceğiz haberi gönderiyor,
Tahsin ise buna hiç aldırmıyor, her sokakta her mahallede geziyor, hareketin
toparlanmasına çalışıyordu. Hiç bir koşulda mücadelesinden taviz vermedi.
Halkına ihanet ederek mücadele saflarından kaçanları affetmez, onlar tarihin
çöplüğüne gömülecek derdi. Devrime olan inancını ve kararlılığını, biz gelecek
nesillerin mücadelesini veriyoruz, bir ülkenin kurtuluş mücadelesi bu, bizler
ölmeye ve öldürmeye hazır olmalıyız, düşmanımızı çok iyi tanıyıp ona uygun
taktikler uygulamalıyız diye ifade ederdi.
Bana sürekli kendini teorik ve pratik alanda
yetkinleştir, ikisinin de bir arada olması gerekir, biri eksik olursa sen de
eksik olursun der, eğitmeye çalışırdı. 12 Eylülle birlikte ahlaki açıdan bir dejenerasyon yaşanıyordu. Ahlaki dejenarasyonun
üzerine acımasızca giderdi. Cezaevinde olan bir yoldaşın eşi ahlaki bir yanlışa
düştü Tahsin bunu duyunca o bayana haber göndererek ahlakıyla otursun oturduğu yerde yoksa Gültepe’nin
meydanında benzin döker yakarız onu demişti. Eşine sadık olmasını istemiş, bu
bayan da ben eşime avukat tutmak
için çalışıyorum diye savunmaya çalışınca
Tahsin biz gerekirse yoldaşlarımız için ceketimizi satar yine sahip çıkarız,
bize bu değil onur lazım, namus lazım, ahlak lazım diye cevapladı.
Tahsin’e alt ilişkilerimiz hakkında bilgi sunardık,
o hemen sorularla onları tanımaya, çözümlemeler yapmaya çalışırdı. İnsanlar
üzerine böyle kısıtlı bilgilerle yaptığı tesbitler
hep doğru çıktı, çünkü o Devrimci Sol insanını, birlikte yaşadığı halkı çok iyi
tanıyordu.
Şehitlere sonsuz sevgisi ve bağlılığı vardı,
dilinden hiç düşürmediği Çanakkaleli Mehmet (Mehmet
Selim Yücel ve Selçuk Küçükçiftçi’yi onun anlatımlarıyla
tanıdım, yiğitliklerini, özverili kararlı kişiliklerini Tahsin’den öğrendim.
Disiplinliydi, işlerin yerinde ve zamanında
yapılması için bizleri denetler, yanlışlarımızda hiç affetmezdi. Yaşadığı cunta
koşullarında ölümün kendisine yakın olduğunu biliyordu ve buna hazırdı. İki
buçuk ay birlikteliğimiz oldu, onu bu kısa süre içinde tanıdım, bana çok şey
öğretti, beni asla sağ ele geçiremeyecekler dedi ve öyle de oldu; onu sağ ele
geçiremediler.
Tahsin’in Kenan Evren’in İstanbul’a geldiği gün
sıkıştırılarak kurşuna dizildiğini biz çok sonra öğrendik. Tahsin’in
kaybolduğunu, daha doğrusu kaybedildiğini zannediyorduk. Ailesini tanımadığımız
için öldürülüp gömüldüğünden haberimiz olmamıştı... Daha sonra onun Sabo ile
çalıştığını, Sabo’nun ona çok değer verdiğini öğrendik. Sabo, o dönem Tahsin’in
ailesine ulaşmaya çalışmış, çok çaba sarfetmiş ama
ulaşamamıştı.
Tahsin öldürüldükten sonra tanıdıkları olan bir
polis evlerini aramış, ailesine Tahsin’in vurulduğu haberini vermişti. Polis kendi
katliamlarını gizlemek ve devrimcileri birbirine düşürmek, örgüt içindeki
güveni zedelemek için aileye Tahsin’i Sinan Kukul’un
vurduğunu söylemişti, ama ailesi buna hiç bir zaman inanmadı.
Tahsin zor koşulların insanı idi onu öldürdüler ama
teslim alamadılar. Yıllar sonra bugün Tahsin’i tanıyan aileler, onun için o
bizim babamızdı herşeyimizle ilgileniyordu, bizlere
zarar gelmesin diye çaba gösteriyordu diyorlar ve ekliyorlar; onun gibi biri
bir daha zor bulunur.
***
O dönemdeki
bir halk ilişkisi anlatıyor:
Tahsin Elvan seksen öncesi tanıdığım yoldaşlarımdan
ve yine o dönemin şehitlerindendir. Tahsin bizim eve geliyordu, her geldiğinde
benim rahatsızlığımdan dolayı ilgilenir, çocuklara yemek yedirir ve onları eğlendirirdi.
Bu arada Tahsin’e çok alışmıştık. Tahsin bir ara da bende kalmaya başladı, eşimin
yurt dışında olduğundan dolayı ben çekinirdim, bazen de o içerdeyken ben
komşulara gider otururdum. Ama bu kuşkularımı atmam çok uzun sürmedi, Tahsin
yoldaştan oturması kalkması ile öylesine etkilenmiştik ki benim için en
güvenilir insanlardan birisiydi. Bir gün bana akşama banyo yapacağım, ben
gelmeden önce su koyarsanız sevinirim demişti ve benden ilk isteğiydi, çünkü o
hep kendi işini kendi yapardı, o gün ocağa su koyduk Tahsin’i bekledik. Tahsin
gelmedi ve iki saat sonra onun şehit düştüğünü öğrendik, sanki tüm ailemi
kaybetmiştim. Daha sonra duydum ki Tahsin ben hastayım diye tüm cep harçlığını
biriktirip bana ilaç alıyormuş... Bu davranışı, Tahsin ve Tahsin gibilerin
yanında olma arzusunu hissettirdi bana.